Giriş

Din ahlakından uzak toplumlarda, kişilerin eksikliklerini araştırmak, kusurlarını ortaya çıkarmaya çalışmak çok yaygın bir davranış şeklidir. İnsanların bu yola yönelmelerinin altında yatan sebep ise dünyaya yönelik hırsları ve üstün olma arzularıdır. Bu insanlar karşılarındaki kişilerin hatalarını ortaya çıkarmalarının kendilerine bir üstünlük getireceğine inanırlar. Bunun için sıkça başvurdukları yöntemlerden biri de alaycılıktır. İnsanların kusurlarıyla, acizlikleriyle ya da hatalarıyla alay ettiklerinde, kendi kusurlarının örtüleceğini düşünürler. Bu yüzden cahiliye toplumlarında alay, yaşamın her anında rastlanabilen bir ahlak bozukluğudur. Kuran ahlakına sahip olmayan bu insanlar, sürekli olarak başkalarının alay edebilecekleri yönlerini araştırırlarken, bir yandan da kendileri alaya alınma ihtimalinin tedirginliğini yaşarlar. Dolayısıyla gösterdikleri bu alaycı tavırlarla birbirlerini adeta bir “zulüm ortamı” içinde yaşatırlar.

Ancak buraya kadar bahsettiğimiz, cahiliyenin alaycı karakterinin yalnızca bir yönüdür. Aslında bu insanlar, özellikle doğruluğunu kabul etmek istemedikleri bir fikirle karşılaştıklarında bu yönteme başvururlar.

İşte inkarcıların dine yönelik tavırlarında da bu etki görülür. İnsanların bir kısmı, tarih boyunca Allah’ın elçileri ve kitapları vasıtasıyla kendilerini davet ettiği doğru yola uymakta direnmişlerdir. Birçoğu şeytanın yolunu izlemiş, Allah’ın dinini ve hesap gününü inkar etmişlerdir. Kuşkusuz bu akılsızca tavrın temelinde içlerindeki büyüklenme arzusu yatar. İnkarcıların bu durumu Kuran’da şöyle bildirilmiştir:

Sizin ilahınız tek bir İlahtır. Ahirete inanmayanların kalpleri ise inkarcıdır ve onlar müstekbir (büyüklenmekte) olanlardır. (Nahl Suresi, 22)

Allah’a ve ahirete iman etmeyen bu insanlar, kendilerine hak din anlatıldığında, yanlış bir yolda oldukları ve bu yoldan ayrılmazlarsa sonsuz bir cehennem hayatı ile karşılaşacakları haber verildiğinde bunu kabul etmemişlerdir. Akıllarınca kendilerinin doğru yolda olduğunu ispatlamak için de din ahlakı ile ve bu ahlakı yaşayanlarla alay etmeye yeltenmişlerdir. Bu çirkin yolla kendileri için “karşıt” bir fikir olan Kuran ahlakını ortadan kaldırabileceklerini zannetmişlerdir.

Kuşkusuz inkarcılar büyük bir yanılgı içindedirler. Gösterdikleri sözlü ya da fiili çabalar da hiçbir şekilde sonuca ulaşmayacaktır. Zira Allah Kuran’da Hak dinin her zaman üstün olduğunu ve inkarcıların çabasının boşa çıkacağını şöyle müjdelemiştir:

Ancak kafirlerin hileli-düzeni boşa çıkmakta olandan başkası değildir. (Mümin Suresi, 25)

Ağızlarıyla Allah’ın nurunu söndürmek istiyorlar. Oysa kafirler istemese de Allah, Kendi nurunu tamamlamaktan başkasını istemiyor. Müşrikler istemese de O dini (İslam’ı) bütün dinlere üstün kılmak için elçisini hidayetle ve hak dinle gönderen O’dur. (Tevbe Suresi, 32-33)

Geçmişte olduğu gibi bugün ve gelecekte de, inkar ettikleri veya kavrama kabiliyetine sahip olmadıkları için gerçeklere karşı alaycı tavır gösteren kişiler olacaktır. Ancak bu kişilerin karşılaşacakları son, bu tutumlarına bir son vermedikleri takdirde, Allah’ın ayetlerinde bildirdiği gibi yaptıkları “maskaralık” sebebiyle çok acı olacaktır:

Andolsun, senden önceki elçiler de alaya alındı da alaya aldıkları şey, onlardan maskaralık yapanları çepeçevre kuşatıverdi. (Enam Suresi, 10)

Kendilerine hak gelince, onu yalanladılar; fakat alaya aldıklarının haberleri onlara gelecektir. Kendilerinden önce nice nesilleri yıkıma uğrattığımızı görmüyorlar mı? Biz, sizi yerleşik kılmadığımız bir biçimde onları yeryüzünde (büyük bir güç ve servetle) yerleşik kıldık; gökten üzerlerine sağanak (bol yağmurlar) yağdırdık, nehirleri de altlarından akar yaptık. Ama günahları nedeniyle Biz onları yıkıma uğrattık ve arkalarından başka nesiller (inşa edip) var ettik.(Enam Suresi, 5-6)

Ayrıca bu insanlar şunu da bilmelidirler: Müminlere gösterdikleri alaycı davranışlarla, dine yönelik iğneleyici ve iftira dolu sözlerle kendilerini sonsuz bir azaba sürüklemektedirler. Bunun yanısıra attıkları iftiralar ve alaycı sözler, bunlara maruz kalan insanların ahiretteki derecelerini yükseltmektedir. İşte bu, Kuran’da haber verilen önemli bir sırdır:

İnkar edenlere dünya hayatı çekici kılındı (süslendi). Onlar, iman edenlerden kimileriyle alay ederler. Oysa korkup sakınanlar, kıyamet günü onların üstündedir. Allah, dilediğine hesapsız rızık verir. (Bakara Suresi, 212)

Kuran’da bildirildiği gibi inkarcı karakter gösteren insanlar, çağlar boyunca hemen her dönemde aynı ahlaksız tavrı göstermişlerdir. Hatta aynı sözleri söylemiş, aynı örnekleri vermiş, aynı davranışlarda bulunmuşlardır. Alaycılık da bu davranışlardan biridir. Kuran ahlakını yaşamayan insanların gösterdikleri bu ortak tavır Allah’ın değişmez bir kanunudur. Dolayısıyla böyle davranışlarla karşılaşan bir mümin Kuran’da sözü edilen bir gerçeği yaşamaktan dolayı şevklenir. Bunun mümin olmanın bir göstergesi olduğunu bildiği için, karşılaştığı durumdan büyük bir şeref duyar. Bu davranışlara sabır gösterdiği için ahirette alacağı karşılığı bilmek ise coşkusunu daha da artırır. Görüldüğü gibi, din ahlakını reddeden ya da muhalefet eden insanların inananlara zarar vermeleri olanak dışıdır. Bu gerçek düşünüldüğünde, kendileriyle alay edilmesinin müminler için büyük bir şeref olduğu daha da iyi anlaşılır. Allah Kuran’da,”… sizden önce kendilerine kitap verilenlerden ve şirk koşmakta olanlardan elbette çok eziyet verici (sözler) işiteceksiniz. Eğer sabreder ve sakınırsanız (bu) emirlere olan azimdendir” (Al-i İmran Suresi, 186) şeklinde haber vermiştir. Ve ahirette küçük düşenlerin de müminlerle alay edenler olacağını müjdelemiştir:

De ki: “Davranış (ameller) bakımından en çok hüsrana uğrayacak olanları size haber vereyim mi?” “Onların, dünya hayatındaki bütün çabaları boşa gitmişken, kendilerini gerçekte güzel iş yapmakta sanıyorlar.” İşte onlar, Rablerinin ayetlerini ve O’na kavuşmayı inkar edenlerdir. Artık onların yapıp-ettikleri boşa çıkmıştır, kıyamet gününde onlar için bir tartı tutmayacağız. İşte, inkar etmeleri, ayetlerimi ve elçilerimi alay konusu edinmelerinden dolayı onların cezası cehennemdir. İman edip salih amellerde bulunanlar… Firdevs cennetleri onlar için bir ‘konaklama yeridir.’ Onda ebedi olarak kalıcıdırlar, ondan ayrılmak istemezler. (Kehf Suresi, 103-108)

İşte elinizdeki kitapta bu gerçekler anlatılmakta, inkarcıların alay etmek isterken içine düştükleri tuzak açıklanmaktadır. Ayrıca alaycılık kavramı alışılmışın dışında, farklı yönlerden ele alınmakta ve Kuran ayetlerine göre açıklanmaktadır.

İnkarcılar dine karşı da alaycı yaklaşırlar

İnsanların yeryüzünde bulunuş amaçları, Allah’a kulluk etmek, Allah’ın beğeneceği ahlakı yaşamak, Kuran’la kendilerine gösterdiği doğru yola uymaktır. Allah Kuran’da, “… insanları yalnızca Bana ibadet etsinler diye yarattım.” (Zariyat Suresi, 56) şeklinde bildirmiştir. Ancak önceki bölümlerde de üzerinde durduğumuz gibi, insanların birçoğu içlerindeki “büyüklenme tutkusu” nedeniyle, Allah’a teslim olmaz ve ibadet etmekten kaçınırlar. Fakat bu insanlar, aslında Allah’ın kendilerinden neler istediğini de çok iyi bilirler. Allah Kuran’da kendilerine hatırlatılan doğruları vicdanen anlayan, ama içlerindeki kibir sebebiyle hak olanı uygulamayan insanlardan şöyle söz etmiştir:

Ayetlerimiz onlara, gözler önünde sergilenmiş olarak gelince dediler ki: “Bu, apaçık olan bir büyüdür.” Vicdanları kabul ettiği halde, zulüm ve büyüklenme dolayısıyla bunları inkar ettiler. Artık sen, bozguncuların nasıl bir sona uğratıldıklarına bir bak. (Neml Suresi, 13-14)

Vicdanen sıkıntı duydukları için, Allah’ın ve hak dinin varlığını bilmek, duymak, görmek bu insanlarda şiddetli bir iç huzursuzluğu meydana getirir. İsterler ki Allah’ın adı hiç anılmasın, kimse dine itibar etmesin, herkes kendileri gibi olsun. Çünkü ancak o zaman rahat edebileceklerini zannederler. Aksi takdirde ise Allah’ın varlığına ya da din ahlakına ait herşey onlara kendi ahlak bozukluklarını ve kötü tavırlarını hatırlatacaktır.

Ayrıca, Allah’ın sonsuz kudret ve güç sahibi olması ve canlı, cansız tüm varlıkların Allah’a boyun eğmesi de, içlerinde “asla erişemeyecekleri bir büyüklük isteği” barındıran bu insanlara çok ağır gelir. Çünkü bunları gördüklerinde kendilerinin Allah’a karşı ne kadar aciz olduklarına şahit olurlar. Bu nedenle Allah’ın hatırlatılmasına, O’nun büyüklüğünün takdir edilmesine dayanamazlar. Onlar bu apaçık gerçeği hiçbir dayanakları olmadan reddederek, yaratılış delillerini inkar ederek veya açıkça Allah’ın gücünün göstergesi olan bu mucizeleri görmezlikten gelerek rahatlayabileceklerini zannederler. İşte böylesine büyük bir yanılgı içinde olan bu kişilerin vicdani rahatsızlıktan kurtulmak için başvurdukları yollardan biri de dine karşı alaycı bir tutum sergilemeleridir. Bu kişilerin yaratılış delilleri karşısındaki tutumları bir ayette şöyle anlatılır:

Hayır, sen (bu muhteşem yaratışa ve onların inkarına) şaşırdın kaldın; onlar ise alay edip duruyorlar. Kendilerine öğüt verildiğinde, öğüt almıyorlar. Bir ayet (mucize) gördüklerinde de, alay konusu edinip eğleniyorlar. (Saffat Suresi, 12-14)

Ayette haber verildiği gibi, bu insanlar karşılarındaki mucizevi gerçekler karşısında alaycı bir tutum sergilerler. Bu, öylesine büyük bir akılsızlıktır ki, çok açık olan deliller dahi bu insanların iman etmelerine vesile olmaz. Onlar Allah’ı ve Kuran’ı inkar ederek, kendi düşük akıllarınca, şahsiyet ve üstünlük elde edeceklerini, çevrelerindeki insanların gözünde büyüyeceklerini düşünürler. Oysa çevrelerindeki insanlar da Allah’a son derece muhtaç, ahirette hesaba çekilecek aciz varlıklardır. Onların gözünde büyüyüp büyümemeleri hiçbir şey ifade etmez. Üstelik böylesine kibirlenmelerine sebep olan şeyler yine Allah’ın kendilerine verdiği özelliklerdir. Sahip oldukları herşeyi Allah’a borçludurlar. Fakat bunun karşılığında onlar şükretmek yerine alaycılığı tercih ederler.
Bu bölümde inkarcıların Allah’ın dinine olan yaklaşımlarını, Kuran’da bize bildirilen örneklerle açıklayacağız. Ve bu insanların alaycı yaklaşımlarıyla aslında kendilerini ne kadar büyük bir zarara soktuklarını, bu tutumları sebebiyle ahirette karşılaşacakları sonu hatırlatacağız.

ALLAH’IN AYETLERİNİ KAVRAYAMAMALARI

Bir sure indirildiğinde onlardan bazısı: “Bu, hanginizin imanını arttırdı?” der. Ancak iman edenlere gelince; onların imanını arttırmıştır ve onlar müjdeleşmektedirler. (Tevbe Suresi, 124)

Yukarıdaki ayette haber verildiği gibi, Allah’ın ayetlerini ancak samimi kalple iman eden kişiler kavrayabilirler. Ayetlerdeki hikmeti ancak onlar görebilirler. İnkarcılar ise, Allah’ın ayetlerini kavramaktan acizdirler. Hatta “bu hanginizin imanını artırdı?” diye sorarak kendilerince alay etmek isterler. Ancak iman edenler için bir müjde olan Allah’ın bu nimetinden de mahrum kalmış olurlar. İnkarcıların bu anlayışsızlığına ve ayetlere olan çarpık yaklaşımlarına bir başka Kuran ayetinde şöyle dikkat çekilmiştir:

Şüphesiz Allah, bir sivrisineği de, ondan üstün olanı da, (herhangi bir şeyi) örnek vermekten çekinmez. Böylece iman edenler, kuşkusuz bunun Rablerinden gelen bir gerçek olduğunu  bilirler; inkar edenler ise, “Allah, bu örnekle neyi amaçlamış?” derler. (Oysa Allah,) Bununla birçoğunu saptırır, birçoğunu da hidayete erdirir. Ancak O, fasıklardan başkasını saptırmaz. (Bakara Suresi, 26)

Yukarıdaki ayette haber verildiği gibi, Allah’ın bir ayetinde “sivrisinek”ten bahsetmesinin hikmetini inkarcılar anlamamışlardır. İçine düştükleri kavrayış eksikliği sebebiyle “Allah bu örnekle neyi amaçlamış?” diyerek, kendilerince alaycı bir tutum göstermişlerdir. Ancak bugün bilim, insanların “sivrisinek” diyerek küçümsedikleri canlıların aslında pek çok mucizevi özelliklere sahip olduklarını ortaya çıkarmıştır. (Detaylı bilgi için bkz. Harun Yahya, Sivrisinek Mucizesi) Allah bu canlıdaki olağanüstü özellikleri bundan 1400 yıl önce haber vermiştir ve o dönemin inkarcıları bu bilgilerden yoksun oldukları için sarf ettikleri alaycı sözlerle küçük duruma düşmüşlerdir.

İnkar edenlerin Allah’a ve O’nun dinine karşı kibirli yaklaşımları özellikle de Allah’ın ayetleri kendilerine okunduğunda ve kendilerine ayetlerle öğüt verildiğinde ortaya çıkar. Allah’ın gönderdiği elçiler ve salih Müslümanlar kavimlerine, yaşadıkları batıl sistemin yanlışlığını tebliğ ederler. Tek doğru yolun Allah’ın indirdiği din olduğunu anlatırlarken, onlara Allah’ın ayetlerinden okur ve ayetlerin hikmetlerini açıklarlar. Ayetlerdeki anlam öylesine mükemmeldir ki, inkarcılar bu sözlerdeki olağanüstü yönü fark ederler. Fakat bu üstünlüğü sezmelerine rağmen kibirleri nedeniyle anlatılan gerçekleri inkar eder ve kendilerine yapılan çağrıyı reddederler. Dahası bununla da kalmaz, azgınlıkları nedeniyle Allah’ın ayetlerini alay konusu yaparlar. Kuran’da onların bu kibirli tavırları ve alaycı yaklaşımları şöyle anlatılır:

Kendisine Allah’ın ayetleri okunurken işitir, sonra (inatla büyüklük taslayarak) sanki işitmemiş gibi ısrar eder. Artık sen onu acı bir azapla müjdele. Ayetlerimizden bir şey öğrendiği zaman, alay konusu edinir. İşte onlar için aşağılatıcı bir azap vardır. (Casiye Suresi, 8-9)


Allah inkarcıların bu alaycı tavırlarını pek çok ayetiyle haber vermiştir. Ve müminlere bu tarz konuşmalarla karşılaştıklarında nasıl bir tutum izlemeleri gerektiğini de şöyle bildirmiştir:

Ayetlerimiz konusunda ‘alaylı tartışmalara dalanlar:’ -onlar bir başka söze geçinceye kadar- onlardan yüz çevir… (Enam Suresi, 68)

İBADETLERE ALAYCI YAKLAŞMALARI

Allah’ın emrettiği ibadetlerle, bu ibadetlerin hikmetleriyle ve özellikle de namaz ve oruçla alay etmek inkarcılar arasında çok yaygındır. Allah bir ayetinde inkarcıların sergiledikleri bu akılsızca davranışları şöyle haber vermiştir:

Onlar, siz birbirinizi namaza çağırdığınızda onu alay ve oyun (konusu) edinirler. Bu, gerçekten onların akıl erdirmeyen bir topluluk olmalarındandır. (Maide Suresi, 58)

İnkarcıların ibadetler konusundaki alaycı tavırlarına günlük hayatta da çok sık rastlamak mümkündür. Örneğin böyle bir kişiye 5 vakit namaz kılması, oruç tutması gerektiği hatırlatıldığında hemen alaycı bir havaya bürünür. Konuşma üslubuna, seçtiği kelimelere, mimik ve hareketlerine, yüz ifadesine tamamen alaycı bir hava hakim olur. Tüm bunlar bu tarz bir gülümsemeyle de birleşince çok çirkin bir görünüm ortaya çıkar.

Bu alaycı tavırlarının asıl nedeni, diğer insanların bilinçaltlarındaki dine ve dini değerlere karşı var olan saygıyı azaltmak istemeleridir. Böylelikle müminlerin insanlara yaptıkları tebliği de kendi akıllarınca engelleyebilmeyi amaçlarlar. Özellikle din ahlakını yaşayan genç bir insan gördüklerinde alaycılıkları iyice belirginleşir. Onu görünce daha fazla suçluluk hissettikleri için, bu suçluluk duygusunu onunla alay ederek bastırmaya çalışırlar. Böylece onu doğru yoldan yıldırarak vazgeçirmek isterler.

“Gençliğini yaşa, ilerde dini ibadetlerini yerine getirirsin”“bu yaşta dünyadan elini eteğini çekmişsin” türünde imalı ve alay kasıtlı sözler söyleyerek, kendilerince karşılarındaki kişiyi küçük düşürmek isterler. “Orucunu boz, ben senin günahını yüklenirim” ya da “Namaz kılmana ne gerek var, daha çok gençsin yaşlanınca kılarsın” tarzında saçma vaatlerde bulunarak onu doğru yoldan saptırmaya çalışırlar. Oysa insan ahirette ibadetlerini yerine getirip getirmediği konusunda sorgulanacaktır. Örneğin 5 vakit namaz büyük bir titizlikle, hiç aksatmadan, tam vaktinde, büyük bir şevk ve huşu ile yerine getirilmesi gereken bir ibadettir. Peygamberimiz (sav) de pek çok hadis-i şerifinde 5 vakit namazın önemine dikkat çekmiştir. Ebu Hureyre (ra)’dan rivayet edilen bir kudsi hadisinde Resulullah (sav) şöyle buyurur:

“Beş vakit namazlar, gelecek haftaya kadar cüm’a, gelecek seneye kadar ramazan, büyük günahlardan sakınılırsa, aralarındaki hatalar için kefarettirler.” (Müslim), (Riyazü’s Salihin, İmamı Nevevi, çeviren: Mehmet Emre, Bedir yayınevi, s. 698)

Din ahlakının gereği olan ibadetleri alaya almaya çalışan kişiler her ne yaparlarsa yapsınlar müminlere zarar vermeleri, onları küçük düşürmeleri mümkün değildir. Zira müminler inkarcıların Kuran’da yazılı olan bu tavırlarıyla karşılaştıklarında daha da şevklenirler ve ibadetlerine daha büyük bir coşkuyla devam ederler.

İnkarcılar alay ederek kendilerince müminlere zarar vermek isterler, ancak bu çabalarında başarısız olurlar; hatta bilmeden onların ahiretteki derecelerini yükseltmiş olurlar. Yani bir manada müminlere hizmet ettikleri söylenebilir. Ancak bu gerçeği kavrayamadıkları için, yukarıdaki ayette dikkat çekilen “akletme eksiklikleri”ni bir kez daha sergilemiş olurlar.

YENİDEN DİRİLİŞİ İNKAR ETMELERİ

İnkar eden bu insanların alay konusu edindikleri diğer bir konu ise “diriliş”tir. Ölümden sonra insanların yeniden dirileceği gerçeğini şiddetle ve büyük bir akılsızlıkla reddederler. Çünkü bunu kabul ederlerse din ahlakını yaşamaları gerektiği gerçeği ile karşılaşacaklardır. Ayrıca insanlar ölümlerinin ardından diriltileceklerine göre, bunun bir sonucu olarak dünyada yaptıklarından hesap da vereceklerdir. Ve o gün sadece dünyada Allah’ın Kuran’da emrettiği gibi yaşayanlar kurtuluş bulacaklardır. Hesap gününün ardından elbette ki Allah’ın sonsuz adaleti tecelli edecek, suçlular cezalandırılacak, güzel tavır gösteren, Allah’a itaatli olanlar ise ödüllendirileceklerdir. Bu, son derece açık bir gerçektir. Ve böylece din günü, inkarcıların büyük bir yanılgı içinde oldukları ortaya çıkacaktır. Ancak inkarcılar dünyada yaptıkları davranışlardan sorumlu olduklarını kabul etmek istemeyerek Allah’ı ve hesap gününü unuturlar. Bunun sonucu olarak öncelikle ölümün çok yakın olduğunu akıllarından çıkarmaya çalışırlar. Hatta bu konuda alaycı konuşmalar, espriler yaparak kendi akıllarınca konunun ciddiyetini hafifletmek için uğraşırlar. Çevrelerindeki insanlara ölümün çok uzak, bunu düşünmenin ise gereksiz olduğu yönünde mesajlar verirler. Ancak ne kadar unutmak isteseler de ölüm kesin bir gerçektir. Ayette şöyle buyrulur:

De ki: “Elbette sizin kendisinden kaçtığınız ölüm, şüphesiz sizinle karşılaşıp-buluşacaktır. Sonra gaybı da, müşahede edilebileni de bilen (Allah)a döndürüleceksiniz; O da size yaptıklarınızı haber verecektir.” (Cuma Suresi, 8)

Bu yüzden yeniden diriltilecekleri ve hesap verecekleri gerçeğini reddetmeyi tercih ederler. Kuşkusuz onların akılsızca hesap gününü reddetmeleri, onları o günle karşılaşmaktan uzaklaştırmaz ama yine de bu konuyu anlamazlıktan gelerek kurtulabileceklerini zannederler. Hatta daha da ileri giderek bu konuyla alay ederler. Böylece yeniden dirilişe inanmadıklarını ve bu konuyu hafife aldıklarını çevrelerine kanıtlamak isterler. Kuran’da onların bu tür alaycı tavırlarından örnekler verilmiştir:

O kimse ki, anne ve babasına: “Öf size, benden önce nice nesiller gelip geçmişken, beni (diriltilip) çıkarılacağımla mı tehdit ediyorsunuz?” dedi. O ikisi (anne ve babası) ise Allah’a yakararak: “Yazıklar sana, iman et, şüphesiz Allah’ın va’di haktır.” (derler; fakat) O: “Bu, geçmişlerin masallarından başkası değildir” der. (Ahkaf Suresi, 17)

Kendi saçma akıllarını beğenen ve bundan çok emin olan inkarcıların diriliş hakkındaki bu pervasız sorularına ve çarpık mantıklarına karşılık en güzel örnek Kuran’da şöyle haber verilmiştir:

İnsan, Bizim kendisini bir damla sudan yarattığımızı görmüyor mu? Şimdi o, apaçık bir düşman kesilmiştir. Kendi yaratılışını unutarak Bize bir örnek verdi; dedi ki: “Çürümüş-bozulmuşken, bu kemikleri kim diriltecekmiş?” De ki: “Onları, ilk defa yaratıp-inşa eden diriltecek. O, her yaratmayı bilir.” (Yasin Suresi, 77-79)

İnsanı ve yeryüzündeki canlı cansız tüm varlıkları yaratan Allah’tır. İnsan Allah’ın indirdiği din ahlakını yaşamakla yükümlüdür ve inkar ediyor olması onu bu sorumluluktan kurtarmaz. Bu durumda “din günü” geldiğinde yaptıklarının cezasını mutlaka alacaktır. Şunu da eklemek gerekir ki Allah ile ve O’nun diniyle alay etmek çok büyük bir suçtur. Ve hiç şüphesiz bunun karşılığı çok şiddetli olacaktır. Bu insanlar Kuran’da şöyle tehdit edilmektedirler:

Dinlerini bir oyun ve eğlence (konusu) edinenleri ve dünya hayatı kendilerini mağrur kılanları bırak. Onunla (Kuran’la) hatırlat ki, bir nefis, kendi kazandıklarıyla helake düşmesin; (böylesinin) Allah’tan başka ne bir velisi, ne bir şefaatçisi vardır; her türlü fidyeyi verse de kabul olunmaz. İşte onlar, kazandıkları nedeniyle helake uğrayanlardır; küfre saptıklarından dolayı onlar için çılgınca kaynar sular ve acıklı bir azap vardır. (En’am Suresi, 70)

Karşılaşacakları bu azabı göz ardı eden insanlar her dönemde olduğu gibi içinde bulunduğumuz dönemde de vardır. Bu kişiler her fırsatta dini değerlerle ve kutsal kavramlarla alay etmekten çekinmezler. Yaptıkları esprilerin, güldükleri fıkraların dini içerikli olmasının dışında karikatürlerde bile dini değerlerle kendi akıllarınca alay ederler. Gerek içinde yaşadığımız dönemde, gerekse tarih boyunca inkarcıların bu çirkin davranışlarının amacı hep aynı olmuştur. Alaycı yaklaşımlarıyla hem iman edenleri sıkıntıya sokmak isterler, hem de insanların bilinçaltlarını dini değerler konusunda olumsuz yönde etkilemeye çalışırlar. Ancak unutmamak gerekir ki, Müslümanlar için inkarcıların bu davranışlarıyla karşılaşmak büyük bir şereftir. Çünkü Allah Kuran’da, salih Müslümanların bu tip davranışlara maruz kalabileceklerini ve bunların karşılığının kendilerine en güzeliyle verileceğini vaat etmiştir. Ayrıca Allah bu alaycı insanların konumlarını Kuran’da bildirmiş ve müminlerin onlardan uzak durmalarını emretmiştir:

Ey iman edenler, sizden önce kendilerine kitap verilenlerden dininizi, alay ve oyun (konusu) edinenleri ve kafirleri dostlar (veliler) edinmeyin. Ve eğer inanıyorsanız, Allah’tan korkup-sakının. (Maide Suresi, 57)


İnkarcılar, müminlerle alay etme yanılgısına düşerler

Önceki bölümlerde belirttiğimiz gibi, inkarcılar aslında Allah’ın emirlerine aykırı hareket ettikleri ve Allah’a teslim olmadıkları için büyük bir suçluluk duyarlar. Bundan dolayı da Allah’ın dinine uyan müminlere karşı alaycı bir tavır gösterirler. Kendilerinin yanlış yolda, müminlerin ise doğru yolda olduklarını bilmeleri, müminlere karşı kin duymalarına sebep olur. Bir ayette bu insanların müminlere karşı duydukları kızgınlık şöyle anlatılmaktadır:

… Onlar size kötülük ve zarar vermeye çalışıyor, size zorlu bir sıkıntı verecek şeyden hoşlanırlar. Buğz (ve düşmanlıkları) ağızlarından dışa vurmuştur, sinelerinin gizli tuttukları ise, daha büyüktür. Size ayetlerimizi açıkladık; belki akıl erdirirsiniz. (Al-i İmran Suresi, 118)

İnkar edenlerin müminlere bu kadar büyük bir kin duymalarının en önemli nedenlerinden biri, onların Allah’a iman ediyor olmasıdır. Tarih boyunca Allah’ın emirlerini yerine getiren, Allah’ın gönderdiği kitaplara ve elçilere itaat eden müminler inkarcıları kızgınlığa sürüklemişlerdir. Yeryüzünde inanan insanlar var oldukları sürece de inkarcılar bu rahatsızlığı duyacak ve bu öfkeyi taşıyacaklardır.

İnkarcılar Allah’ın varlığını ve üstünlüğünü görmezlikten gelmek isterler. Başta da belirttiğimiz gibi, eğer herşeyin Yaratıcısının Allah olduğunu, her olayın O’nun kontrolünde gerçekleştiğini kabul ederlerse kendilerinin de Allah’a itaat etmeleri gerektiği gerçeği ile yüzyüze geleceklerdir. Bu gerçekleri görmezlikten gelmeye çalışırken müminlerin varlığı tüm çabalarını boşa çıkarmaktadır. Müminler inkarcılara ve içinde bulundukları topluma Allah’ın herşeyin Yaratıcısı olduğunu, tüm gücün Allah’a ait olduğunu, dünyadaki yaşamın geçici, ölümün ise apaçık ve kaçınılmaz bir gerçek olduğunu, kısacası inkarcıların unutmaya çalıştıkları tüm gerçekleri hatırlatmaktadırlar. Bu yüzden inkarcılar yeryüzünde iman eden tek bir kişinin bile kalmasını istemezler. İşte bu nedenlerle de iman edenlere karşı düşmandırlar.

Elbette bu düşmanlıklarını kendilerince ifade etmelerinin en kolay yollarından biri de müminlere değer vermediklerini göstermektir. Oysa müminlerin onların değer vermelerine hiçbir şekilde ihtiyaçları yoktur. Bunu da onlara karşı alaycı bir tutum sergileyerek hissettirmeye çalışırlar. Özellikle müminlerin iman etmeleriyle alay etmek, inkarcıların çok yaygın olarak yaptıkları bir ahlaksızlıktır. Kuran’da bunun pek çok örneği anlatılmıştır:

Ve (yine) kendilerine: “İnsanların iman ettiği gibi siz de iman edin” denildiğinde: “Düşük akıllıların iman ettiği gibi mi iman edelim?” derler. Bilin ki, gerçekten asıl düşük-akıllılar kendileridir;  ama bilmezler. İman edenlerle karşılaştıkları zaman: “İman ettik” derler. Şeytanlarıyla başbaşa kaldıklarında ise, derler ki: “Şüphesiz, sizinle beraberiz. Biz (onlarla) yalnızca alay ediyoruz.” (Bakara Suresi, 13-14)

Ayetlerde görüldüğü gibi inkarcılar müminleri kendilerinden küçük gördüklerini ifade eden konuşmalar yaparlar. Bunu yaparak müminlerin şevkini kırabileceklerini, güçlerini azaltabileceklerini zannederler. Ancak her noktada olduğu gibi bunda da büyük bir yanılgıya düşmektedirler. Çünkü Allah’a iman eden bir insanın hayatında, şevk kırılması, ümitsizliğe düşmek, hüzne kapılmak gibi olumsuzluklar yer almaz. Aksine iman edenler için bu tarz ahlaksızca tavırlara maruz kalmak büyük bir şeref vesilesidir ve bunlar müminleri daha da şevklendiren olaylardır. Çünkü Allah Kuran’da tarih boyunca tüm Müslümanların bu tarz ortamlarla karşılaştıklarını haber vermiştir. Bunun karşılığında inananlar da her dönemde, bu tarz tavırlara sabır gösterdikleri sürece, ahirette bunun güzel bir karşılığını alacaklarını bilmenin şevki ve neşesi içinde olmuşlardır.

Tarih boyunca inkarcıları en çok kızdıran konulardan biri de müminlerin Allah’ın gönderdiği elçiye uymaları olmuştur. Müminler, “Biz elçilerden hiç kimseyi ancak Allah’ın izniyle kendisine itaat edilmesinden başka bir şeyle göndermedik…” (Nisa Suresi, 64) ayeti gereği, Allah’ın elçilerine ve O’nun yolunda mücadele eden salih Müslümanlara büyük bir saygı göstermişlerdir. “Ey iman edenler, Allah’a itaat edin; elçiye itaat edin ve sizden olan emir sahiplerine de…” (Nisa Suresi, 59) ayetine uygun olarak, itaat konusunda birbirleriyle yarışmışlar ve bu konuda kesinlikle bir gevşeklik göstermemişlerdir:

Bunlar, Allah’ın sınırlarıdır. Kim Allah’a ve elçisine itaat ederse, onu altından ırmaklar akan, içinde ebedi kalacakları cennetlere sokar. İşte büyük kurtuluş ve mutluluk budur. Kim Allah’a ve elçisine isyan eder ve onun sınırlarını aşarsa, onu da içinde ebedi kalacağı ateşe sokar. Onun için alçaltıcı bir azap vardır. (Nisa Suresi, 13-14)

Bunun en önemli örneklerinden biri de Peygamber Efendimiz (sav) döneminde Müslüman kadınların örtünme ayetlerinin inmesiyle birlikte gösterdikleri itaattir. Allah Kuran’da örtünmenin mümin kadınları diğerlerinden ayıran önemli bir vasıf olduğunu haber vermiştir:

Ey Peygamber, eşlerine, kızlarına ve müminlerin kadınlarına dış elbiselerinden (cilbablarından) üstlerine giymelerini söyle; onların (özgür ve iffetli) tanınması ve eziyet görmemeleri için en uygun olan budur. Allah, çok bağışlayandır, çok esirgeyendir. (Ahzab Suresi, 59)

Nur Suresi’ndeki örtünmeyle ilgili ayetler Hicretten sonraki dönemde indirilmiştir:

“Şeybe kızı Safiye anlatıyor ve diyor ki: Biz Hz. Aişe’nin yanında iken bir kısım hanımlar Kureyşli kadınların durumunu ve faziletlerini anlatmışlardı. Bunun üzerine Hz. Aişe buyurdular ki; “muhakkak ki Kureyşli kadınların üstünlüğü vardır. Ama Allah’a yemin ederim ki, ben ansar’ın kadınlarından daha çok Allah’ın Kitabını tasdik eden ve Kur’an’a inanan faziletli kimseler görmedim.” Nur Suresi’ndeki “baş örtülerini yakalarının üzerlerine koysunlar” ayet-i kerimesi nazil olduğunda kocaları onların yanlarına gittiler ve kendilerine Allah’ın bu konuda inzal buyurduğu ayeti okudular. Her bir kişi karısına, kızına, bacısına ve yakınlarına bu ayeti okuyordu. İçlerinden hiçbir hanım baş örtüsünü yakaları üzerine koymaz olmadı. Allah’ın indirdiği kitabındaki hükmüne inandıklarından ve tasdik ettiklerinden örtülerine büründüler…” (İbn-i Kesir, Hadislerle Kuran-ı Kerim Tefsiri, cilt:11, s. 5880)

Peygamberimiz (sav) döneminde mümin kadınlar Allah’ın tesettür konusundaki emrini işte böylesine büyük bir şevk ve istekle karşılamışlar, hemen itaat etmişlerdi.

Müslümanların bu sarsılmaz itaati, inkarcıları her dönemde çok rahatsız etmiştir. Çünkü onlar daima en itibarlı, en çok sözü dinlenen kişilerin kendileri olmasını istemişlerdir. Dolayısıyla müminlerin Allah’ın seçtiği kişiye itaat ediyor olmaları ve bu konuda hiçbir taviz vermemeleri onların müminlere düşman olmalarının sebeplerinden biri olmuştur. Bu nedenle müminlere ve onların itaat ettikleri elçilere alay dolu sözlü saldırılarda bulunmuşlardır:

Dediler ki: “Sana, sıradan aşağılık insanlar uymuşken inanır mıyız?” (Şuara Suresi, 111)

Kavminden, ileri gelen inkarcılar: “Biz seni yalnızca bizim gibi bir beşerden başkası görmüyoruz; sana, sığ görüşlü olan en aşağılıklarımızdan başkasının uyduğunu görmüyoruz ve sizin bize bir üstünlüğünüzü de görmüyoruz. Aksine, biz sizi yalancılar sanıyoruz” dedi. (Hud Suresi, 27)

Ayetlerde de bildirildiği gibi, inkarcıların en büyük isteklerinden biri en üstün olanın kendileri olmasıdır. Ancak onlar kendilerini ne kadar büyük görseler de gerçekte büyük bir akılsızlık içinde yaşamlarını sürdürürler. En önemlisi kısacık bir dünya hayatında elde edecekleri makamı, parayı, malları, itibarı, sonsuz ahiret hayatına tercih ederler. Bu da onların akılsızlığının en büyük delillerinden biridir.

 

İnkarcıların alaylarına sabretmek, müminler için şereftir

Kitabın başından bu yana, tarih boyunca hemen her dönemde inkarcıların iman edenlere alaycı bir yaklaşım içinde olduğundan bahsettik. Ve inkarcıların bu davranışlarının hiçbir sonuç vermeyeceğine de değindik. Ancak bu konuyu biraz daha detaylandırmakta fayda görüyoruz.

Cahiliye toplumunda bir kişiyle alay edildiğinde, ona iftira atıldığında veya bu kişi yapmadığı şeylerle itham edildiğinde, söz konusu kişi bu durumdan üzüntü ve sıkıntı duyar. Bunu bilen cahiliye toplumu insanları da karşılarındaki kişilerin şevkini kırmak, onları zayıflatmak ve yılgınlaştırmak kastıyla bu yöntemi uygularlar. Nitekim müminlere karşı alaycılık silahını kullanmaktaki amaçları da budur. Ancak inkarcıların müminlere karşı umdukları neticeyi almaları asla mümkün olmaz. Çünkü inkarcıların alaycı tavırlarıyla, sözleriyle, asılsız ithamlarıyla karşılaşmak müminlerin zaten bekledikleri bir durumdur. İnkarcıların bu şekilde davranacakları Kuran’da müminlere bildirilmiş ve müminler bu duruma karşı uyarılmışlardır:

Andolsun, mallarınızla ve canlarınızla imtihan edileceksiniz ve sizden önce kendilerine kitap verilenlerden ve şirk koşmakta olanlardan elbette çok eziyet verici (sözler) işiteceksiniz. Eğer sabreder ve sakınırsanız (bu) emirlere olan azimdendir. (Al-i İmran Suresi, 186)

Görüldüğü gibi Allah müminleri böyle bir duruma karşı kesin olarak uyarmıştır. Dolayısıyla inkar edenlerin onlarla alay etmeleri, müminlerin imanlarının açık bir göstergesidir. Bu nedenle Allah’a iman eden bir insan böyle bir olayla karşılaştığında değil üzülmek, aksine sevinir ve hatta Allah’ın vaadinin gerçekleşmesi dolayısıyla kişinin imanının arttığı görülür. Yani inkarcıların müminlerle alay etmeleri, sanıldığı gibi onların aleyhine bir olay değildir. Tam tersine Allah’ın yarattığı her olay gibi onların hayrınadır. Onların ahlaklarındaki üstünlüğü, imanlarındaki derinliği ve ahiretteki derecelerini artıran bir olaydır.

Şu halde müminlerin din ahlakından uzak insanların alaycı tavırları karşısında üzülmeleri de söz konusu olamaz. Bu tavırlar ancak onlar için bir rahmettir ve müminler gösterdikleri sabır sayesinde Allah’ın rızasını ve cennetini umarlar. Başka bir ayetinde Allah müminlere böyle bir durum karşısında sabretmeleri gerektiğini şöyle bildirmiştir:

Onların demelerine karşı sen sabret ve onlardan güzel bir ayrılma tarzıyla (düşünce ve eylem bakımından köklü bir tutum) ile kopup-ayrıl. (Müzemmil Suresi, 10)


Bununla beraber müminlerin şevklerini artıracak bir diğer konu da Allah’ın alay edenlere karşı müminlere yardım edeceğini vaat etmiş olmasıdır. Allah bu gerçeği “Şüphesiz o alay edenlere (karşı) Biz sana yeteriz.” (Hicr Suresi, 95) ayetiyle müjdelemiştir. Kuşkusuz bu, müminler için çok güven verici bir durumdur. Kuran ahlakını yaşamayan insanlar müminlere kendilerince zarar vermek için her ne yaparlarsa yapsınlar amaçlarına ulaşmaları mümkün değildir. Yaptıkları herşey müminlerin lehinedir. Çünkü bir ayette haber verildiği gibi; “… Allah, kafirlere mü’minlerin aleyhinde kesinlikle yol vermez.” (Nisa Suresi, 141) Allah başka ayetlerinde de müminlere olan desteğini şöyle haber vermiştir:

… Şüphesiz, doğruluk (rüşd) sapıklıktan apaçık ayrılmıştır. Artık kim tağutu tanımayıp Allah’a inanırsa, o, sapasağlam bir kulpa yapışmıştır; bunun kopması yoktur. Allah, işitendir, bilendir. Allah, iman edenlerin velisi (dostu ve destekçisi)dir. Onları karanlıklardan nura çıkarır; inkar edenlerin velileri ise tağuttur. Onları nurdan karanlıklara çıkarırlar. İşte onlar, ateşin halkıdırlar, onda süresiz kalacaklardır. (Bakara Suresi, 256-257)

Ayrıca şunu da belirtmekte fayda vardır: Müminler inkarcıların her türlü yakıştırmalarından uzak, çok üstün ve yüksek ahlaklı insanlardır. Bu güzel hallerinin karşılığını ise dünyada ve ahirette alırlar. Dünyada kendileriyle alay edilmesi ise müminlerin üstünlüğünü, faaliyetlerinin gücünü ve inkarcılar üzerindeki etkileyiciliklerini gösterir. Bu, aynı zamanda halk arasında yaygın olan “meyve veren ağaç taşlanır” sözünün de bir örneğidir.

Onların fikri yöndeki gücünü, üstün ahlakını gören inkarcılar, müminlerin yolunu kesmeye, onları iftira ve yalanlarla karalamaya çalışırlar. Çünkü müminlerin dünyaya dirlik ve düzen getireceğini bildikleri için, kendilerince önceden tedbir alıp bunu engellemek için uğraşırlar. Örneğin müminlerin Kuran ahlakını anlatmalarını, insanları bu konuda aydınlatmalarını alaya alırlar. Veya onların Allah’ın varlığının delillerini duyurmak için yaptıkları faaliyetlerle alay ederler. İşte tüm bunları yapmaktaki amaçları, Allah’ın Kuran’da bildirdiği gibi “hakkı batıl ile geçersiz kılma” istekleridir. (Kehf Suresi, 56) Ancak Allah Kuran’da Müslümanlara şöyle müjde vermiştir:

De ki: “Hak geldi, batıl yok oldu. Hiç şüphesiz batıl yok olucudur.” (İsra Suresi, 81)

Hayır, Biz hakkı batılın üstüne fırlatırız, o da onun beynini darmadağın eder. Bir de bakarsın ki, o, yok olup gitmiştir. (Allah’a karşı) Nitelendiregeldiklerinizden dolayı eyvahlar size. (Enbiya Suresi, 18)